Her takımın taraftarları, baÅŸka kulüplere transfer olmuÅŸ oyuncularını şöyle bir göz ucuyla izlerler. Gençlerbirlikliler için ise bu çok daha ciddi bir duygusal mesaidir. Nedeni açık: Bizde yetiÅŸen, bizim parlattığımız ve sonra baÅŸka takımlara gitmiÅŸ bir ordu oyuncu vardır da ondan! Türkiye ligleri, GençlerbirliÄŸi altyapısından yetiÅŸmiÅŸ ya da “acemiliÄŸini” GençlerbirliÄŸi’nde tamamlamış topçularla doludur!
Yeni teknik direktörümüz OÄŸuz Çetin’le Alkaralar adına söyleÅŸi yapan Barış ve Bülent’in, ona Kayserispor’dayken Beyhan, DoÄŸa gibi “çocuklarımızı” kadrodışı bırakmasının nedenini sorması da, bu duygusal mesainin bizim için ne kadar aslî olduÄŸunun bir göstergesi deÄŸil mi? Keza tribünde, geçmiÅŸ gitmiÅŸ oyuncularımızın, hatta pek de iz bırakmadan gidenlerin formalarını taşıyan taraftarlar da... GençlerbirliÄŸi forması, kimsenin sicilinden silinmeyecek bir iz gibidir.
Biraz gurur, biraz hüzün kaynağıdır bu. “KeÅŸke hiç gitmeseydi” diye hayıflandıklarımız, “kırmızı-siyah içinde biraz daha izleyebilseydik” dediklerimiz olur. Büyük baÅŸarılarla eriÅŸen kimileri ise, kariyerlerindeki GençlerbirliÄŸi konağının silinmez izleriyle bize gurur verirler. Bu türden eski oyuncularımızla özdeÅŸleÅŸme düzeyimiz yüksektir; onun sözgelimi Fener formasıyla oynadığı bir maçı, sanki ona odaklanmış özel bir kamerayla izler gibiyizdir. Tabii bizden gidiÅŸ biçimi ya da gittikten sonra takındığı hal ve tavırlar nedeniyle özdeÅŸleÅŸmeyi kestiklerimiz; kariyerinin dibe vuruÅŸunu acıyan bakışlarla, hatta kimi zaman tatlı bir intikam lezzeti alarak izlediklerimiz de vardır!
Ama artık isim de vermeye başlayalım değil mi!
Hayırla anılanlar
Önce, en iyi yâdettiklerimiz, özdeÅŸleÅŸmeyi uzun süre sürdürdüklerimiz geliyor aklıma: Kemalettin, Ergün, Rahim... Bizde mütekâmil –ve golcü- bir stoperken Fenerbahçe’de modern ön liberoya dönüşen Kemalettin’i, 1998’de Åžekerspor’a attığı ve belki de kümede kalmamızı saÄŸladığı golle hep hatırlayacağız! Belki daha önemlisi, yaptığı söyleÅŸilerde GençlerbirliÄŸi “ocağını” hep hayırla anmasıyla, sevgimizi kazanan bir eski Gençlerliydi o. BeÅŸiktaÅŸ’ta kariyerini onun kadar geliÅŸtiremeyen Rahim de, GençlerbirliÄŸi’ne vefasını hep belli ediÅŸiyle, “Gecekodu”nun unutmadığı ve her BeÅŸiktaÅŸ maçında çağırıp alkışladığı bir “eski dost” olmuÅŸtu.
Ergün Penbe, şüphe yok, GençlerbirliÄŸi’nde yetiÅŸenler arasında en yüksek kariyere eriÅŸen futbolcu. Galatasaray’a transferinden son anda vazgeçip dönme ÅŸartlarını yoklayacak kadar, GençlerbirliÄŸi’nde kendini evinde hisseden Ergün Penbe; soÄŸukkanlı usta oyunu kadar, emsalsiz efendiliÄŸiyle de, kimliÄŸinde GençlerbirliÄŸi payını teÅŸhis edebileceÄŸiniz bir figür.
BaÅŸka forma altında görmeye zor alıştığımız isimler: Metin Diyadin, Erkan Sözeri. Gerçi onların yaklaşık onar yıl ıslattıkları kırmızı-siyah formayı çıkarıp Fener’e gitmeleri, hem kulübe gelir kazandıran hem de onlara aktif futbolculuk öncesi son bir ikramiye kazandıran müşterek menfaatli bir karar olmuÅŸtu... ama yine de iki kaptanımızı baÅŸka formayla izlemek yadırgatmıştı bizleri. (Metin Diyadin’in, Fener’in Ankara’da bizi yıllar sonra yenebildiÄŸi 3-0’lık maçtan sonra eski yuvasından pek gönül okÅŸayıcı olmayan biçimde bahsetmesinden de incinmiÅŸtik doÄŸrusu.)
Karışık hisler
Yine karışık hislerle izlediÄŸimiz biri: Ãœmit Özat. Eski tip bir baÅŸ-stoper formatından çıkıp, ön liberoluk da yapabilen kanatta da oynayabilen bir geliÅŸme ve profesyonel azim gösteren, Fenerbahçe’de takım kaptanı olan Ãœmit Özat’ın, GençlerbirliÄŸi altyapısının son onyıllardaki en parlak ürünü olduÄŸunu söyleyebiliriz. 10 yaşında girdiÄŸi GençlerbirliÄŸi’nde onun adım adım geliÅŸmesini, 21-22 yaşında ustalaşıp “abilik” yapar hale gelmesini, kaptanlık bandını takmasını izlemek bizim için büyük bir zevk olmuÅŸtu. Ne var ki Ãœmit’in de ayrılışı nizalı oldu, bu da ister istemez azıcık soÄŸukluk getirdi. Ayrılışının ilk yarıyılında, Bursa’da kiralıkken, GençlerbirliÄŸi’ne diplomatik bir dille baÅŸarılar dilediÄŸini hatırlıyorum. Evvelsi sezon biz ÅŸampiyonluÄŸa oynar, Fener sürünürken de, bir televizyon söyleÅŸisinde GençlerbirliÄŸi’ndeki kökenine dair fazla duygusal sözler sarfetmemeye özen gösteriÅŸini hatırlıyorum.
GözbebeÄŸimiz, taze Fenerli Serkan Balcı, “doÄŸuÅŸtan Fenerli” olduÄŸuna dair kliÅŸe demeçler savurduÄŸunda bir burukluk yaratmadı deÄŸil; isterseniz “Alkaralar”ın sitesine bakabilirsiniz.
Biliyoruz, hiçbir futbolcunun –kimsenin!- kanı herhangi bir kulübün renginde akmıyor, herkes ekmeÄŸini yediÄŸi firmanın elemanı. Fakat futbolda romantizmin en son terkedeceÄŸi kale, taraftar kalbidir: Hâlâ ufak tefek sadakat ve vefa belirtileri kollayıp duruyoruz iÅŸte!
Bir baÅŸka zor duygusal iliÅŸki: Tarık DaÅŸgün. GençlerbirliÄŸi’nde topu topu bir tam sezon izleyebildik bu olaÄŸanüstü yeteneÄŸi. On yıl olmuÅŸ: Ligi beÅŸinci bitirdiÄŸimiz o 1994/95 sezonu, GençlerbirliÄŸi taraftarlarının muazzam zevk aldığı, hatta belki 3. olduÄŸumuz ÅŸu evvelki sezon derecesinde zevk aldığı bir sezondu ve o zevkin büyük bir payı da Tarık’a aitti. Tarık’ın o sezonun sonunda Fenerbahçe’ye transferi stratejik açıdan hayatîydi; kulübe büyük bir gelir saÄŸladı. Ancak ne yazık ki Tarık, o müthiÅŸ sezondaki resitallerinin tadını damaklarda bırakarak, söndü gitti. Sonradan geçici parlamaları da oldu –üstelik Ankaragücü’nde!- ama “o Tarık”ı bir daha kimse görmedi.
Tam ayrılık
Her türlü bağımızı kestiÄŸimiz oyuncular... Kavga dövüş ayrılan, rakip bir takımın formasıyla karşımıza çıktığında da mahsus düşmanca bir edâyla davrananlar... Ali Eren, bu tipin klasik örneÄŸi olarak anılmayı hak ediyor. Geçen sezon Ankara’daki BeÅŸiktaÅŸ maçındaki davranışıyla (sakat Ãœmit Bozkurt’un deÄŸiÅŸtirilmesi için taca vurulan topu sürüp gol ortası yapışı, sonra da “safa yatışıyla”) Okan Koç da, bizdeki iyi anılarını silen bir “performans” gösterdi.
Halihazırda Üç Ä°stanbullu’dan birinin kadrosunda yer alan ve vitrinde olan iki kiÅŸi daha: Ãœmit Karan, Deniz Barış. Onlara ne gözle bakıyoruz? Deniz Barış’ın GençlerbirliÄŸi defterini kapatış biçimi ve hızı, onu da iyi hatırlamamızı biraz zorlaÅŸtıracak (yne bakınız: www.alkaralar.com’daki tartışmalar). Ãœmit Karan, GençlerbirliÄŸi’nde uzun süre forma giyen ve doÄŸrusu hâlâ yerini dolduramadığımız bir santrfor tipi... “Cool” üslubu, eski kulübüne olan mesafesinde de görünüyor: Ne hayırla yâdediyor GençlerbirliÄŸi zamanlarını, ne kötülüyor. Taraftar çoÄŸunluÄŸunda da onun gidiÅŸatına yönelik özel bir ilgi yok gibi. Bana sorarsanız, Galatasaray’da geçirdiÄŸi bir-iki parlak sezonun ardından itibarsızlaÅŸmış görünen bu adam, dikkatle izmeye devam ettiÄŸim “eski Gençlerli”lerden...
Sonsuz sabırlar
Bir baÅŸka kategori, GençlerbirliÄŸi’nde hayal kırıklığı yaratmış ya da pek fazla dikkat çekmemiÅŸ, belki iki üç maç belki yirmi-otuz maç oynadıktan sonra vedalaÅŸmış oyuncular. Bunlardan o kadar fazla var ki! Mesela Serdar Samatyalı. Bandırmaspor’dan geldiÄŸinde yıldız adayıydı, yıllarca “patlamasını” bekledik, olmadı; önce 2. Lige gitti, iki senedir Diyarbakırspor’da, ara ara parlayarak kariyerini sürdürüyor. Mesela, ümit milli seviyesindeyken Altay’dan aldığımız, bir ÅŸahane Galatasaray maçı (Ä°stanbul’da 2-0 yendiÄŸimiz), bir güzel Samsun maçı (Ankara’da 1-0’ın golünü attığı) oynayıp geri kalan onlarca haftada sabrımızı bileyleyen Hakan Demir – Bursa, derken 2B’de Hatay, derken bu sene 2A’da Antalya’da... Bunlar, uzun süreli sabırları tüketenler. Bir de, sabır ömrü hayli kısa sürenler var. Heylens’in büyük ümit baÄŸladığı ama bir türlü sebat etmeyen, sonra Van’da, Samsun’da parlak maçlarını izleyip hayıflandığımız ama sonra yine kaybolup gitmesiyle “rahatladığımız” Sinan gibi... Birkaç maçtan sonra yollanan ve Denizli’de memleketin en pahalı oyuncularından birine dönüşen Bülent Akın gibi... Formamızı sadece antrenmanda giyen Ä°lhan Mansız gibi... Antrenman formamızı bile giymeden Galatasaray’a “reexport” yaptığımız Ãœmit Davala gibi... Ä°ÅŸte, Gençler taraftarının hastalığı, bu gibilerinin kariyerlerini bile az buçuk kendine hisse payı çıkararak izlemesidir!
PiÅŸmeye yollananlar
Özel bir kategori: “PiÅŸmeye yollananlar”ı unutmayalım. Altyapımızdan yetiÅŸen, alt kümelerdeki takımlardan devÅŸirdiÄŸimiz ya da yurtdışından gelen, henüz olgunlaÅŸmamış ama umut vaadeden çocukları oraya buraya kiralık vermek âdettendir ya... Taraftar, bunları özel bir ilgiyle izler. Kimi oyuncuların özel sempatizanları olur; tıfılın birinin kiralık gönderildiÄŸi Allahın unuttuÄŸu bir alt kümedeki baÅŸarılarını ışıldayan gözlerle izler, “gelecek sezon GençlerbirliÄŸi’nin bir yıldız kazanacağını” müjdelerler yakın çevrelerine. Bu efsaneleri yaratan “gerçekler” de yok deÄŸildir. Mesela Tarık DaÅŸgün Yeni Turgutluspor’da, Bülent Akın Yeni Salihlispor’da kiralık oynamıştı. Bu sezon Süper Lig’in genç yıldız adayları arasında görülen UÄŸur Boral geçen sezon BüyükÅŸehir Belediyesi Ankaraspor’da kiralıktı. Bir türlü A takıma kapılanamayan ama vazgeçilemeyen DoÄŸa’yı da Antalyaspor’da göreceÄŸiz bu sene. Benim “kiralık çocukları izlemeye” dair en eski deneyimim, 2. Ligde Petrolofisi’ne kiralık verilen ve oradaki performansı çok methedilen Nihat BaÅŸtürk’ü izlemek üzere Cebeci’de bir Petrol-Adana Demir maçına gidiÅŸim olmuÅŸtur. Nihat berbat oynamış, Petrol 1-0 yenilmiÅŸti.
Onlar da bizden!
Uzak diyarlardn gelip GençlerbirliÄŸi forması gymiÅŸ, ama sanki altyapımızdan yetiÅŸmiÅŸ Åžentepeli çocukmuşçasına benimsediÄŸimiz, onlar da bizi benimseyen bazı “yabancılar”ı unutabilir miyiz? Kulüpten ayrılmasından 7 yıl sonra, Fenerbahçe ve Kocaelispor üzerinden gittiÄŸi Bursaspor’dayken kendisiyle yapılan söyleÅŸide hâlâ “ben Türkiye’de GençlerbirliÄŸi’ni tutarım” diyen John Leshiba Mosheu... Antalyaspor’dayken, GençlerbirliÄŸi’ni yendikleri maçın sonrasında televizyonculara, yüzünden düşen bin parça, “bilmiyorsunuz benim takım GençlerbirliÄŸ” sözleriyle demeç vermeye baÅŸlayan Andre Kona... Yakın zamanda, bir Ahmed Hassan’dan da aynı baÄŸlılığı umdu birçok taraftarımız ama hin Mısırlı’da pek o göz yok!
Duygusal baÄŸlılıktan bağımsız olarak, “eski Gençlerli” diye özel bir dikkatle takip ettiÄŸimiz yabancılar olduÄŸunu da unutmayalım. Bize 3 sezon hizmet eden Thomas Zdebel’in Almanya’da VfL Bochum’un yükseliÅŸine eÅŸlik eden baÅŸarısından tutun; düşme korkusu yaÅŸadığımız 1995’te yarım sezon oynayan Arnavut santrfor Bogdani’nin Ä°talyan 1. Liginde attığı birkaç gole kadar, hepsi bizim ilgi alanımıza girer!
Geri dönüşü olur mu?
Eski bir oyuncunun, hele ana kucağı burasıysa, hele büyümesine tanık olunmuÅŸ, hele sevilmiÅŸ bir oyuncuysa, GençlerbirliÄŸi’ne geri dönmesine tanık olmanın manevî tatmini yüksektir, taraftar için.
Bu, pek ender yaÅŸadığımız bir tatmin. Tarık, 6-7 yıl dönüp dolaÅŸtıktan sonra, dibe vurduÄŸu bir noktada geri döndüğünde buruk bir sevinç yaratmıştı, ne yazık ki yeniden yükselemedi. Ki geçtiÄŸimiz sezon 3. Ligde ASAÅž’ta oynamak üzere ikinci kez geri döndü, fakat yine bir baÅŸka kulübe gitti. (Evvelki sene ona yolda rastlamıştım, ikimiz de çocuklarımızı gezdiriyorduk; hatırını sordum, o müthiÅŸ 1994/95 sezonunun hatırasının hâlâ saklı olduÄŸunu söyledim kendisine. Bu gönül borçları hep bakîdir.) Engin Özdemir’in, bir türlü “büyük” bir transfer yapamayıp takım takım süründükten sonra Tarık’la aynı sezon geri dönmesi de sevindirmiÅŸti bizi – ama birkaç haftadan uzun sürmedi bu vuslat.
Galiba yine elimize kalan en güçlü geri dönüş hikâyesi, yine de Cafer’inki. GençlerbirliÄŸi altyapısından yetiÅŸen ve erkenden uçup giden Cafer Aydın, Türkiye Liglerinin en çok takım gezen futbolcularından biri olarak, üç sezon önce küme düşme korkusu yaÅŸarken ara transferde dönmüştü yuvasına. Sahada olaÄŸanüstü iÅŸler yapmadı belki ama, abilik otoritesi ve hırsıyla takımın gayya kuyusundan çıkmasına katkıda bulundu, bize de iyi kötü bir “çocuÄŸumuz yuvasına dönmüş” saadeti yaÅŸattı. Ertesi sezonun ortasına kadar sürebildi bu hikâye de...
Futbolculuk-sonrasında da olsa, bu sezon başında PAF takımımızın başına teknik direktör olarak gelen Metin Diyadin’in dönüşü de tatlı bir vuslattır bizim için.
Bir fanteziyle bitirmeme izin verir misiniz? Ergün Penbe’nin (veya Ãœmit Özat’ın... ama ille Ergün Penbe’nin), varsın olsun 35 yaşında, futbolu bırakmazdan önceki son sezonunda GençlerbirliÄŸi’ne transfer olduÄŸunu hayal ediyorum... Bazen 15, bazen 60 dakika, bazen tüm maç oynamak üzere... Sahada olduÄŸu müddetçe kolunda kaptan bandıyla, söylemeye gerek var mı? Haydi ÅŸampiyonluk kadar demeyelim ama, büyük bir sportif/skortif baÅŸarı kadar saadet hissi veren bir hayal gibi geliyor bu bana. Ah, görür müyüz öyle bir gün?
Tanıl BORA
Kaynak : www.alkaralar.com
Önceki Haber
Sonraki Haber
17 Mayıs | |
2014: BeÅŸiktaÅŸ (D) 1-1 | |
2009: Galatasaray (D) 1-2 | |
2003: BeÅŸiktaÅŸ 1-2 | |
1992: Boluspor (D) 1-2 | |
1981: Karabükspor 1-0 | |
1975: UÅŸakspor 4-1 | |
1959: Karşıyaka (D) 1-1 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |