Vatanını en çok seven iÅŸini en iyi yapansa, Erdal BeÅŸikçioÄŸlu bu ülkenin el üstünde tutulası evlatlarından biri. Yetenek, onun baÅŸarılı oyunculuk kariyerinde ve son zamanlardaki giderek artan popüleritesinde muhakkak önemli bir paya sahip. Ama tüm payeyi yeteneÄŸine verirsek, mesleÄŸine duyduÄŸu saygısına ve aÅŸkına, bu uÄŸurda gösterdiÄŸi disipline, harcadığı emeÄŸe büyük haksızlık etmiÅŸ oluruz. Ve tabi onu hayatı boyunca en iyisini, en doÄŸru bildiÄŸini yapması doÄŸrultusunda motive eden idealizmine…
yorgun gecelerin ardından
hep aynı yere dönerken
ıslak sokaklar boyu düşündüm
borcum varmış gibi kendimden
gülümseme beklerken
tren yolları boyu düşündüm
erken ölümlerin ardından
hep aynı yere dönerken
ıslak sokaklar boyu düşündüm
solmuş insanların yüzünden
gülümseme beklerken
tren yolları boyu düşündüm
sanki yıllardır uzaktayım ben
özlemlerim hep sessiz derinden
ama yalanlar görürüm hala
burdan bakınca şu sonsuz dünyaya
olsun demek de zor artık
çocuk düşlerimiz yok artık
Pilli Bebek’in 2007 tarihli Olsun albümüne ismini veren bu ÅŸarkının sözleriyle baÅŸlamak uygun geldi bana. İçinde biraz Erdal BeÅŸikçioÄŸlu, biraz Behzat Ç. var çünkü. Pilli Bebek yalnızca BeÅŸikçioÄŸlu’nun en sevdiÄŸi grup deÄŸil, Behzat Ç.‘yi izlerken sık sık kulağımıza çalınan o harika ÅŸarkıların da sahibi. Olsun’un sözleri de özellikle Behzat Ç. için yazılmış izlenim veriyor üstelik. Sanki biraz da Erdal BeÅŸikçioÄŸlu için…
Size tavsiyem okurken bir yandan da Olsun’u dinlemeniz ama ben izninizle Mehmet Turgut* fotoÄŸraflarını çekerken Massive Attack çalsın isteyen BeÅŸikçioÄŸlu’nun baÅŸlattığını devam ettireceÄŸim. Ve bu satırları yazarken ben de Massive Attack dinleyeceÄŸim. Kendimi kandıracağım, ikisinin elbirliÄŸiyle ortaya çıkardığı ve sizin keyfini sürmeye baÅŸladığınız bu harika fotoÄŸrafların sırrı budur belki diye. Ãœmit edeceÄŸim. Onlarınkine denk bir iÅŸ çıkarmak için kalemimle…
Hayatta en saygı duyduÄŸum insanlar iÅŸini en iyi ÅŸekilde yapmak için gayret sarf edenlerdir. Kendilerine saygıları vardır bu insanların. BaÅŸkalarına saygıları vardır. Bu saygıyı kaybetmek onlar için baÅŸlarına gelebilecek en kötü ÅŸeydir. Bunun endiÅŸesini hissederek, yanlış yapmamaya özen gösterek yaÅŸarlar. Böyle kimseleri gördüğümde en çok kimi örnek aldıklarını merak ederim hep. Ne kadar kendi kendilerini inÅŸa etmiÅŸ olurlarsa olsunlar hayatlarında bir rol model mutlaka vardır diye düşünürüm. Bizim yaÅŸlara gelindiÄŸinde bu kiÅŸinin kim olduÄŸu daha açık ÅŸekilde görülür. Karşımda da hazır akranım sayılabilecek, 1970 doÄŸumlu biri var, ilk sorum tıpış tıpış kendi ayaklarıyla geliyor: Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nun hayatında kim oynamıştı en önemli rolü?
“Karadenizli bir babanın oÄŸluyum. Ataerkil bir aileden geliyorum. Bundan etkilenmemek mümkün deÄŸil. Ä°ÅŸ ve meslek bakımından babamı örnek almışım gibi görünüyor. Babam da tam bir iÅŸkolikti. Banka müdürü olduÄŸu için çocukluÄŸum ve gençliÄŸim dolaÅŸmakla geçti. Tam bir yere alıştığım zaman baÅŸka bir ÅŸehre gidiyorduk. Ä°ÅŸe baÄŸlılık, iÅŸ aÅŸkı baba tarafından üzerime yapışmış, ama insani özelliklerimin çoÄŸunu da anne tarafından almışım. Belli bir yaÅŸa kadar sosyal hayatınızın etkisiyle de bir ÅŸekillenme yaşıyorsunuz. EvlendiÄŸinizde eÅŸinizle birlikte bir kabuÄŸun ÅŸeklini alıyorsunuz. ÇocuÄŸunuz olduktan sonra da hayatınızı tamamen yönlendiren o oluyor. Bir kiÅŸi deÄŸil sanki. Çevremde olan birçok kiÅŸi.”
Ä°ÅŸkolik olmak, çok çalışmak BeÅŸikçioÄŸlularda bir aile geleneÄŸi. Ama bu doÄŸal biraz da… Karadeniz’in küçük bir köyünde doÄŸan babası çok çalışmasa siyasalı bitirip, müfettiÅŸ sınavlarını kazanıp Vakıflar Bankası’nın müdürlerinden biri olmayı baÅŸarabilir miydi acaba? Daha da yukarılara taşıyacakmış bu çalışkanlığı onu, ama siyasi nedenlerden dolayı önü kesilmiÅŸ. BildiÄŸi doÄŸrulardan asla ÅŸaÅŸmadığı için Vakıflar Bankası’nın Tokat’a sürdüğü babası için, “Severim babamı yani,” demesiyle ilk sorumun yanıtını net olarak alıyorum. AÄŸzından çıkan kelimelerden çok, bunu söylerken yüzüne yayılan o sıcak tebessüm ve bir anlığına gözlerinde çakan ışıltı önemli olan.
Erdal BeÅŸikçioÄŸlu çocukluk ve gençlik dönemi ÅŸehirden ÅŸehire, okuldan okula gezerek geçmiÅŸ. “Ben her sınıfın keyfini çıkardım,” diyor, ama ben her ÅŸehirdeki okulda yalnızca birkaç sene okumak durumunda kalan bir çocuÄŸun, bir ergenin hayatının hiç de kolay olmadığını düşünüyorum. Tekrar tekrar kendini bir topluluÄŸa kabul ettirme sorunsalı var ortada. Tam kabul ettirmiÅŸken, haydi yeni baÅŸtan, yeni bir ortam, yeni bir sosyal kimlik mücadelesi. Çocuk yaÅŸta sigaraya baÅŸlama sebeplerinden biri bu olabilir mi acaba diye geçiriyorum içimden. Ona söylemiyorum ama. Nasıl olsa okuyacak…
Åžehirlerarası gezerek geçen çocukluÄŸu yüzünden önemli bir ÅŸeyi ıskaladığını düşünüyor Erdal BeÅŸikçioÄŸlu. Bunun eksikliÄŸini de hep hissetmiÅŸ. “Mahalle arkadaÅŸlarım yok benim,” diyor. “Askerde fark ettim ben bunu.”
Orduevlerinde, deniz kıyılarındaki kamplarda ya da büyük ÅŸehirlerdeki “kebap” yerlerde deÄŸil, GüneydoÄŸu’da yapmış askerliÄŸini Erdal BeÅŸikçioÄŸlu. Her an sıcak çatışmaların yaÅŸanabileceÄŸi tehlikeli bir coÄŸrafyada, Yüksekova–Hakkari–Çukurca üçgeninde 16 kiÅŸilik timiyle arazide görev almış. O bitmek bilmez soÄŸuk gecelerde mevzide beklerken en büyük lüksü düşünmekmiÅŸ.
“Geriye dönüp bakma ÅŸansınız oluyordu hayatınıza. Benim hayatım nerede, ben neden buradayım, ne yaptım bugüne kadar, ne yapacağım diye bir sorgulamaya giriÅŸebiliyordunuz mevzide beklerken. Benim mahalle arkadaÅŸlarım yok, mahalle duygusundan uzak büyümüş bir insanım. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama, çocukluk arkadaÅŸlarımın olmasını isterdim açıkçası. Çocukluk arkadaşım yok benim. İçimde hep bir uktedir bu.”
“Mahalleniz olduÄŸu zaman ayaklarınız biraz daha yere saÄŸlam basıyor olabilir. Çünkü çocukluÄŸunuz bir takım insanlarla beraber geçiyor ve bir düşünce üzerinden hareket edebiliyorsunuz; mahalle arkadaÅŸları odur. Fikir ayrılıklarınız olsa bile asgarimüşterekte buluÅŸup bir amaç uÄŸruna toplu hareket edebildiÄŸiniz adamlar. Sanırım tiyatroyu seçmemdeki en büyük etken de budur bence. Rolleri paylaşıp bir oyun çıkartırsınız ortaya. Aynı amaç doÄŸrultusunda birlikte hareket edersiniz.”
Anladığımı sanıyorum onu. PaylaÅŸtığım bir his bu çünkü. 40 yıldır aynı bakkaldan ekmek alan, sokakta merhabalaÅŸmadan yürüyemeyen, yemek sonrası çay içmek için bütün müşterilerini tanıdığı kahveye giden insanların yaÅŸadığı Kuzguncuk’a gittiÄŸimde içimde kabaran oraya ait olma isteÄŸinden söz ediyorum. “Evet, o iÅŸte,” diyor. Benim de onun da ‘aynı apartmanda oturup da birbirlerini tanımayanların ÅŸehri Ä°stanbul’u sevmemesine ÅŸaÅŸmamalı. Ankara’ya olan baÄŸlılığının ardında yatanın bu olup olmadığını soruyorum. “Ä°htimal,” diyor. DiÄŸer yandan televizyondaki “mahalle dizilerinin” epey raÄŸbet gördüğünü hatırlatıyorum. “Biz eski ramazanları da özlüyoruz zaten,” diyor gülerek. “Nostalji her zaman prim yapar. Yaptırma prim, olanı koru; bunu niye beceremiyoruz? Kapital var çünkü ortada.”
“Behzat Ç.’nin Gazi Mahallesi’ndeki evinin üst katında oturan kadına bakıyorum doÄŸduÄŸundan beri o evde. Mahallenin berberi, emlakçısı doÄŸduklarından beri o mahalledeler. Böyle olunca ordaki kimya, atmosfer, enerji ve hava bir anda deÄŸiÅŸiyor. Benim hayatımda Bakkal Ahmet Amca yok mesela ya da Berber Rüstem Abi. Zaten toplu konutlar ve kentsel dönüşüm projeleriyle bu mahalle olgusundan tamamıyla uzaklaÅŸtırıp insanları birbirine yabancı kılmaya çalışıyorlar. Çocuklar artık sokaklarda, mahallelerde, bahçelerde deÄŸil alışveriÅŸ merkezlerinde tüketim kültürü üzerine bir takım öğretilerle büyümeye baÅŸlıyorlar. Koca sitelerde birbirini tanımayan insanlar.”
“Ä°stanbul çok kozmopolit bir ÅŸehir. Türkiye’nin dört bir yanından insanların gelip BoÄŸaz’la buluÅŸtuÄŸu, yalnızca iÅŸ konuÅŸtukları, birbirleriyle daha çok menfaat iliÅŸkileri kurdukları bir ÅŸehir burası. ArkadaÅŸlıklar çok çabuk tükeniyor. Bu da benim hoÅŸuma gitmiyor. Ankara’da böyle deÄŸil. Adam memur; aldığı para da, harcayacağı para da belli. Bu durumda karşısındakinden ne menfaati olabilir ki. Tek derdi zamanını hoşça geçirebilmek o iliÅŸkiden beklentisi. Daha çok para kazanma hırsı yok insanların. Hırsları yok. Yalnızca iÅŸimi yapmalıyım ben. Bu öğretilmiÅŸ Ankaralı’ya. Ä°stanbul’da öyle deÄŸil ki. Kapital en önemli ÅŸey burda. Ankara’nın duygusu güzel.”
Åžehir milliyetçisi Erdal BeÅŸikçioÄŸlu. Ä°flah olmaz bir Ankaralı ve GençlerbirliÄŸi taraftarı. Sıkıştırıyorum ikinci bir takımı tutuyor mu diye büyüklerden. Çocukken bir Fenerbahçelilik varmış babadan kaynaklı. Cemil Turan’dan sonra o heves de bitmiÅŸ. GençlerbirliÄŸi taraftarı Behzat Ç.‘yi de BeÅŸikçioÄŸlu’nu da çok seviyor. Birkaç gün önce maç sırasında çekim yapmışlar Behzat Ç. için. Taraftar baÄŸrına basmış tabi. Bu arada öğreniyorum ki efsane baÅŸkan Ä°lhan Cavcav, BeÅŸikçioÄŸlu’nun amcasıymış. GençlerbirliÄŸi damarı epey saÄŸlam yani. Maçlara gitmeye vakti yokmuÅŸ ama televizyondan olabildiÄŸince takip ediyormuÅŸ Alkaralar’ı.
Askerlik mevzuu üstün körü geçilecek bir ÅŸey deÄŸil. Hele ki kiÅŸisel ve toplumsal olarak travmalara yol açmış bir savaÅŸta yer almış biriyse karşınızdaki. Böyle kanlı bir hikayenin tam ortasında bulunup da etkilerini hayat boyu taşımamak, hatta kimi durumlarda görüldüğü gibi “psikopatlaÅŸmamak” mümkün mü? O savaÅŸtan miras bir “karanlık” kaldı mı? Çünkü zaman zaman sanki ucundan görünüveren bir karanlık var sanki Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nda. Tabi bu belki de bir sanrı. Onun televizyonda ve sinemada canlandırdığı kimi karakterlerinin hafızama yer etmiÅŸ karanlıklarının fısıltıvari yankısı sadece. Sözü UÄŸur Yücel’in GüneydoÄŸu gazilerini anlatan olaÄŸanüstü filmi Yazı Tura’dan açıyorum. Hayalet Cevher ve Åžeytan Rıdvan’ı hatırlatıp onun askerlik sonrasındaki hayatını soruyorum. Travmasını yaÅŸamış mıydı savaşın?
“Kısmen tabi. Siz konservatuvardan mezun olmuÅŸsunuz, ordan Devlet Tiyatrosu’na girmiÅŸsiniz, Diyarbakır’da da tiyatro yapılır iddiasıyla, idealizmiyle oraya tayin olmuÅŸsunuz ve dört yıl boyunca sahneden inmemiÅŸsiniz. Bunun üstüne size gelmiÅŸler, hadi askere gidiyorsun, demiÅŸler. Nereye? GüneydoÄŸu’ya. Ya kardeÅŸim ben tüfek tutmayı bile bilmem. Öğretiriz biz size. Tuzla’ya, oradan Foça’ya jandarma komando eÄŸitimine, sonra da birliÄŸe. Ne olursa olsun askerlik sürecinde bir mutasyona uÄŸruyorsunuz. Askerden sonra 2 sene kendime gelemedim ben. Evde kalamadım, arkadaÅŸlarla Bolu’ya kanp kurmaya gittik eÄŸlence ayağına, ama o kapalı mekanlar her daim basıyordu bizi. Çünkü askerde kapalı mekanda kalmak doÄŸru bir ÅŸey deÄŸil, arazide olmak ise keyifli. Etkilememesi mümkün deÄŸildi. Bir kere siz sanatçı olmuÅŸsunuz duyarlı olduÄŸunuz için. Bir takım durumları halka anlatmak göreviniz. Ama biri size diyor ki bunların hepsini unutacaksın, vatanın bölünmez bütünlüğü için var olacaksın. Bir sanatçı için yıpratıcı bir durum tabi bu.”
“Benim en korktuÄŸum ÅŸey bir mayına basmaktı. Ölmek deÄŸil, bir parçamı orada bırakıp hayatımı o ÅŸekilde idame ettirmek. Sahne adamısınız nihayetinde, yek vücut olmak zorundasınız. Yaptığınız iÅŸi bir daha yapamayacak olma fikri bile ciddi bir buhran sebebidir.”
Göçerlik çocuk yaÅŸta kendi istemi dışında girmiÅŸ olsa da, büyüdüğünde de çıkmamış onun hayatından. Aslında çıkmasına o izin vermemiÅŸ farkında olarak ya da olmayarak. Turne turne, ÅŸehir ÅŸehir gezeceÄŸi bir meslek seçmiÅŸ kendine örneÄŸin. Görev için Diyarbakır’a gitmeyi, orada olmayı kendi seçmiÅŸ ve Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda müdür vekilliÄŸi yapmış. Kader de – yoksa Genel Kurmay mı demek lazım – ‘madem böyle istiyorsun demiÅŸ’, askerliÄŸini bilmediÄŸi bir coÄŸrafyada yaptırmış ona. Vali dizisi için EskiÅŸehir mekanı olmuÅŸ. BaÅŸka dizi için bir baÅŸka bir ÅŸehir… Ankara’yı bir liman olarak benimsese de zamanı geldiÄŸinde yolculuk çaÄŸrısını hep hissetmiÅŸ ve hep kulak vermiÅŸ o çaÄŸrıya.
ÇeliÅŸkiler damga vurmuÅŸ sanki Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nun hayatına. Bir tarafta kök salma özlemi, diÄŸer tarafta baÅŸka yerlerde olma tutkusu. Bir tarafta GüneydoÄŸu’da savaÅŸmak, diÄŸer tarafta GüneydoÄŸu’nun insanına bir sanatçı olarak hizmet etmek, onlarla güzel ÅŸeyler verebilmek.
Hazır söz Diyarbakır’dan açılmışken… Ä°nkar etmeye gerek yok, bugünlerde Türkiye’nin batısındakiler için Diyarbakır’ın ifade etiklerinin endiÅŸe verici, tedirgin edici bir yankısı var. Orada görev yapmış, oranın insanını yakından tanımış Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nun Diyarbakır algısını merak ediyorum. Sizin Diyarbakır’ınız da tedirgin edici mi diye soruyorum.
“DeÄŸildi. Ben elimi kolumu sallayarak girilmemesi gereken her yerine girdim Diyarbakır’ın. Ben sanatçıyım nihayetinde. Dinlemem, görmem gerekiyor. Ve bunları zihnimden süzüp, kalbimle yoÄŸurup göstermem gerekiyor. Bu benim görevim ve zorunluluÄŸum. Kim ne demiÅŸ, ne yapmış umursamam. Vicdanımı devreye sokmam gerekiyor yoksa yanılabilirim. Ä°stanbul’da oturup duyduklarınızdan, okuduklarınızdan yola çıkıp yorum yapmak baÅŸkadır, orada bizzat bulunup sosyal çevreyi görüp yorum yapmak bambaÅŸkadır.”
“Biz gittiÄŸimiz zaman Diyarbakır’da bir alışveriÅŸ merkezini bırakın, bir sinema bile yoktu. Orada kaldığımız beÅŸ yıl boyunca böyleydi, ama sonrasında yatırımlar adeta akmaya baÅŸladı Diyarbakır’a. Diyarbakır geliÅŸmeye ve büyük bir ÅŸehir olmaya baÅŸladı. Ama son zamanlarda sorunlar yaÅŸanmaya baÅŸladı. Sorunun ne olduÄŸunu tabii ki çok iyi biliyorum. Satrançta önde piyonlar vardır, arkada kale, fil, vezir, ÅŸah. Önce piyonlar gider, ondan sonra kurarsın sen stratejini. Bu durumda bizim o stratejinin ne olduÄŸunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Wikileaks’de vardır bunlar, çıkar yavaÅŸ yavaÅŸ.”
“Vali çözer miydi?” diye soruyorum. Televizyonda ve beyazperdede canlandırdığı Recep YazıcıoÄŸlu’nu kastederek. “Bir kiÅŸi yetmez ki,” diyor. “Öyle bir kiÅŸi gitmiÅŸ olsa belki yalnızca ordaki sorunu çözebilirdi. Sorardı, ‘Nedir sizin derdiniz, kardeÅŸim, söyleyin çözelim,’ diye. Ve çözerdi belki de. Ama bir tane adam yetmez ki. Hem biri çözmeye kalktı mı, onu da çözüyorlar, biliyorsun.”
Bir aktör olarak Erdal Beşikçioğlu
Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nu ÅŸu aralar gündemin tepesinde tutan bir televizyon dizisi, Behzat Ç. BeÅŸikçioÄŸlu, Emrah Serbes’in kitap sayfalarında yarattığı cinayet masası baÅŸkomseri Behzat Ç.’yi canlandırıyor dizide. Canlandırmak ne kelime, Behzat Ç. oluyor ve “hayata karşı iÅŸlenen suçların” faillerini bulmaya çalışıyor yardımcılarıyla birlikte.
Bir Ankara Polisiyesi Behzat Ç. ne televizyonda izlemeye alıştığımız dizilere benziyor, ne de Hollywood’tan apartılan ve YeÅŸilçam’dan beri süregelen sinemamızdaki polisiye geleneÄŸinin kliÅŸelerine uyuyor. Tüm bu aykırılıklarına raÄŸmen Behzat Ç.‘nin bu kadar sevilmesinin sebebi ise gerçekliÄŸinde yatıyor. Ä°lk kez sempatik olma endiÅŸesi taşımayan kurgu karakterlerle tanışıyoruz televizyonda. Suçla göğüs göğüse mücadele eden polislerin, hayatla mücadele ederken bizim gibi aciz kalabileceÄŸini, hata yapabileceÄŸini farkına varıyoruz. Bip’le üzeri örtülse de hepimizin yapabileceÄŸi gibi küfür ettiklerini görüyoruz. Bu farkındalığa bir televizyon dizisi sayesinde ermek günümüzün ayıbı aslında, ama bu dizi ne de olsa bir edebiyat uyarlaması.
Oyunculuk kariyerine baktığımızda Erdal BeÅŸikçioÄŸlu’nun hem filmin esas oÄŸlanı hem de kötü adamı hem de karakter oyuncusu olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Seyirciye bunu kabul ettirmek hiç de kolay bir iÅŸ deÄŸilken, BeÅŸikçioÄŸlu’nun tiplemelerinin hiç yadırganmaması onun yeteneÄŸinin ve baÅŸarısının bir kanıtı.
BaÅŸrolünde olduÄŸu Vali dizisinin ve filminin mert Vali’si, Barda filminde bir karakter oyuncusu olarak canlandırdığı psikopat lümpen tiplemesiyle karşımızdaydı. Eve Giden Yol’un kahraman anakarakteri, Bal ve Hayat Var’da sıradan bir adamdı, Kurtlar Vadisi Filistin’de ise filmin kötü adamı olacak. Behzat Ç. de ise belki de en zor tiplemesine giriÅŸip bu kez bir anti-kahramanı canlandırmaya giriÅŸti. Ãœstelik televizyon için pek de uygun olmayan riskli bir kahraman ÅŸablonuydu bu. Yine de kendini seyirciye kabul ettirdi.
Sözün kısası oynadığı dizi ya da film baÅŸarılı olsun olmasın, Erdal BeÅŸikçioÄŸlu hayat düsturunun uyarınca görevini her zaman tam yaptı, layığıyla yaptı. “Belki de hocalarımız bizi iyi eÄŸittikleri içindir farkında olmadan,” diyerek gayet alçakgönüllü bir açıklama getiriyor bu duruma. Mezun olduktan sonra öğretilenlerin hepsine karşı çıkan bir tavrı olduÄŸunu da itiraf ediyor üstelik. “Ä°yi kötü diye bakmam ben canlandıracağım karaktere. Hikayenin ve anafikrinin en iyi ÅŸekilde anlatılabilmesi için payıma düşeni yaparım sadece. O bütünlük içinde hareket ederim. Devlet Tiyatroları’ndan kalma bir disiplin bu. Orda herkes koristtir, solist yoktur. Görev adamıdır yani. Siz oyuncu olarak o bütünlüğe hizmet etmek zorundasınız.”
Diyarbakır’da sahnede canlandırdığı bir karakter yüzünden seyirci tarafından yuhalanmış bir keresinde. Zengin Mutfağı adlı oyunda giderek faÅŸizan çizgiye kayan, sonunda da kiralık katil olan bir genci oynarken… Artık nasıl etkilediyse seyirciyi selamlama esnasında dakikalarca yuhalanmış. “Hayatımda karşılaÅŸtığım en tuhaf durumdu. Rolümü kötü oynadığım endiÅŸesine kapıldım bir an. Üç dakikalık bir kabustu,” diyor. Filmlerde canlandırdığı karakterler yüzünden sokakta tacize uÄŸrayan Erol TaÅŸ’ı andık bu anekdotun üstüne.
Kurtlar Vadisi Filistin’de Ä°srailli bir komutanı canlandırıyor BeÅŸikçioÄŸlu. Filmin kötü adamlarından biri. “Kötü adam mı, ülkesini savunan bir adam mı?” diye soruyorum. “Kötü bir adam. Korkan adam her ÅŸeyi yapar çünkü. Ä°srail de böyle bir durumda. KöpeÄŸi köşeyi sıkıştırdığınızda ısırmayacağı varsa bile ısırır. Evet, ülkesini savunuyor belki ama ülkesini nasıl savunduÄŸu da çok önemli.”
Bir sinema yazarı olarak merakımı bastıramıyorum. “Bal, Hayat Var, Barda gibi sanat yönü ağır basan filmlerden sonra Vali, Eve Giden Yol, Kurtlar Vadisi Filistin gibi salt ticari, prodüksiyon sineması örneklerinde oynamak zor gelmiyor mu?” diye soruyorum.
“Kurtlar Vadisi Filistin çok yüksek bütçeli, nerdeyse Hollywood bütçesine sahip bir filmdi. Türkiye’de öyle bir aksiyonu yapabilecek firma çok az. Açıkçası çok merak ediyordum. Er Ryan’ı Kurtarmak filminin özel efekt ekibinin, Tim Burton’un makyajcısının içinde olduÄŸu bir yapımdan söz ediyoruz. O insanlarla çalışmak keyifliydi açıkçası. Önemli bir deneyimdi. Vali’de arabayı deviren adamlar bambaÅŸkaydı, buradaki adamlar bambaÅŸka. Onları seyretmek bile o sette bulunmak için yeterli bir sebep bence.”
“Reha Erdem’le çalışmayı, onun fotoÄŸrafları, öyküsü içinde olmayı çok seviyordum. Serdar Abi’nin (Akar) bambaÅŸka bir adalet anlayışı, algılayışı var. Onun bu anlayışın muhakamesini yapacağı bir iÅŸin içinde bulunmak benim için önemliydi. Bal deÄŸerli bir üçlemenin son ayağıydı. Bunun içinde yer almak önemli bir hikayeydi. Eve Giden Yol benim ilk filmimdi. Neye uÄŸradığımı ÅŸaşırdığım bir filmdir. Bir daha prodüksiyon sinemasında bulunmayacağım dedirten bir filmdir. Vali’nin hikayesi de diziyle baÅŸlar. ‘Bu adamın neden öldürüldüğünü söyleyebilecek miyiz, bunu söyleyebileceksek baÅŸlayalım bu iÅŸe?’ derdiyle yapmıştık onu.”
Dayanamıyorum, içeriÄŸi ve prodüksiyonuyla, ajitasyonuyla bir propaganda filmini andıran TV dizisi Ayrılık’ta yer almasını yadırgadığımı belirtiyorum. Gülüyor.
“Benle konuÅŸtukları zaman dizinin cast’ı şöyleydi: Nejat Ä°ÅŸler, Fikret KuÅŸkan, Özgü Namal ve ben. Yine de orada canlandırdığım Çeçen keÅŸke filmi yapılsa dediÄŸim bir iÅŸtir. Orada çıkardığım kompozisyondan gayet memnunum. O kompozisyonla ilgilendim sadece.”
“Senaryoyu okumamış mıydınız, bir sıkıntı olabileceÄŸini tahmin etmemiÅŸ miydiniz?” diye sıkıştırıyorum. “Ä°lk iki bölümü okuyorsunuz yalnızca. Sonra olay ÅŸekil ÅŸemal deÄŸiÅŸtirebiliyor tamamen. Olur bazen böyle ÅŸeyler ya,” diye tebessümle bitiriyor. Bu konularda geriye fazla bakma taraftarı deÄŸil sanki.
Behzat Ç. ile bir eleÅŸtirimi iletiyorum. Bana dizideki polisler fazla hoyrat geliyor. Kimi zaman soruÅŸturma esnasındaki konuÅŸmalarından, davranışlarından irrite oluyorum. Polisin genel imajı için çok da ideal tiplemeler deÄŸiller açıkçası. Onları örnek almaya kalkan genç polisler olmaz diye umuyorum. Ä°tirazı var bu eleÅŸtirime BeÅŸikçioÄŸlu’nun. “Polis teÅŸkilatının tamamını temsil etmiyor dizidekiler,” diyor. “Bunlar katillerle uÄŸraÅŸan cinayet masası. Kendi içinde kapalı olan, birebir vatandaÅŸla iletiÅŸim içinde olmayan bir birim bu. Ä°ÅŸlerinin doÄŸasında var bu hoyratlık. TeÅŸkilatta farklı birimler var. Her birimin de kendine ve uzmanlıklarına özgü bir davranış modeli. AsayiÅŸteki bir polisin böyle davranması rahatsız edebilir mesela.”
Bu hoyratlığına raÄŸmen karakterlerinin sevilmesi ilginç yine de. EkÅŸi Sözlük’te “Bu diziden sonra polis gözüme daha hoÅŸ görünüyor,” gibisinden bir cümleye rast geldiÄŸimi ve ÅŸaşırdığımı söylüyorum.
“Ä°lginç, gerçekten,” diyor. “Ama sebebi ÅŸu biraz da belki de: Biz bir polisiye çekmiyoruz aslında. Bir karakteri anlatıyoruz. Onun çektiÄŸi sıkıntıları, acıları, hayalkırıklıklarını anlatıyoruz.
devamı için: http://www.tersninja.com/erdal-besikcioglu-nam-i-diger-behzat-c-%E2%80%9Chic-cocukluk-arkadasim-yok-benim-biliyor-musun%E2%80%9D
Kaynak : www.tersninja.com
Önceki Haber
Sonraki Haber
06 Mayıs | |
2018: Antalyaspor 0-1 | |
2017: Adanaspor 0-1 | |
2006: Diyarbakırspor (D) 2-0 | |
2001: Siirt Jet-PA (D) 0-3 | |
1990: Samsunspor 1-0 | |
1984: Bursaspor 2-2 | |
1979: Bandırmaspor (D) 0-1 | |
1973: Afyonspor 5-1 | |
1962: BeÅŸiktaÅŸ 1-2 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |